Bir perşembe gecesiydi..
Ertesi sabah sünnet olacaktı Yusufcuk.. Ve öğlen onun son muayenesini yapan doktor, “Gece yarısından itibaren yemek içmek yok.. Emmek de yasak tabii..” demişti.. O sırada “Hiğğğ!!” demişti anne, “Peki ben nasıl uyutacağım bu bebeyi? Emmeden uyumaz ki benim bücürüm..” Boynunu büküp çaresizce bakmıştı doktora..
Bu uyarının ardından, “Ah, gece aç kalacak, sabah da ameliyat olacak.. Dayanamaz..” diyen babaanne elinde muzdan leblebiye, salatalıktan helvaya zengin bir menüyle ardı sıra koşarak habire beslemeye çalıştı Yusufcuğu.. Bir yandan o da “Ahh” çekiyordu anneyle beraber.. “Ah nasıl geçecek bu gece?”
On bire doğru Yusufcuğu uyuttuktan sonra saat biri beklemeye başladı anne.. En geç o zaman emzirebilecekti yavruşunu çünkü.. Bu arada baba “Gel bak vazgeçelim, büyüyünce yaptırırız, n’apalım..” demekteydi hala.. Anne “Hayır..” dedi, “Gün bile aldık, herşey kesinleşti.. Hem şimdi olursa acıyı sadece biz hatırlayacağız, o hatırlamayacak bile.. Daha fazla iltihaplanmayla uğraşmak istemiyorum.. Doktorlar en uygun zamanın şimdi olduğunu söylüyor..”
Saat bire çeyrek kala son kez emdi Yusufcuk.. Uyuyup kaldığında tekrar uyandırdı annesi, tekrar emsin diye.. Belki uzun uzuuuun uyur diye..
Ama dedik ya, belki..
Saat tam üçtü uyandığında.. “Memeğğğğğ..” diye bir serenat başladı evde.. Ne ayakta sallamakla uyudu Yusufcuk ne de çarşafta sallanarak.. Annesi ortadan kayboldu bir ara, kendisini görmezse babaannesinin kucağında uyur kalır belki diye.. Bir ara da uyuyor numarası yaptı ama nafile.. Şiddeti her an artan ağlamalar krize dönmeye başladı..
İşte o an, anne de “Acaba vazgeçsem mi? diye geçirdi aklından!! Saat beşe geliyordu çünkü ve Yusufcuk ağlamaktan bitap düşmüştü.. O halde ameliyata girmesine gönlü hiç razı değildi..
Bir kere daha çarşafla sallamayı denediler ve saat beşbuçukta sızdı Yusufcuk.. Annesi de tabii..
Yedibuçukta hastanedelerdi.. O kadar ağlamanın etkisiyle derin derin uyuyan ve arabaya binince bile uyanmayan Yusufcuk orada uyandı.. Biraz kendine gelmişti.. Pil şarj olmuştu :)) Sekizde açılacak ameliyathaneyi beklemeye başladılar.. Biraz çocuklarla oynadı biraz etrafı karıştırdı Yusufcuk.. Arada aklına emmek gelse de annesi ve babaannesi tarafından itinayla unutturuldu bu istek 😛
Beş çocuk vardı sünnet olacak ve ikinci sıradaydı Yusufcuk.. Aslında en geç dokuzda girmesi lazımdı ameliyata ama bir lösemi ameliyatı ve bir de bisiklete binerken arabanın çarptığı bir çocuğun ameliyatı girince devreye sünnet operasyonları gecikti biraz.. Bu sırada Yusufcuk susuzluktan ve uyumak istediği için daha çok yalvarmaya başladı “Memeğğ” diye.. Bir ara da “Buhhh” diye ağladı yavruş bir kadının elindeki su şişesini görünce.. Annesiyle babaannesi yanlarında getirdikleri battaniyeyle salladılar onu.. Şirinbabasıyla, gözlüğüyle, sünnet olacak başka bir abiyle oynattılar.. Zor geçti bekleme süreci, zoooorrr… Ama geceden beri uykusuz olan Yusufcuk, en sonunda uyudu kaldı yine..
Saat on buçuk civarında anons edildi Yusufcuk.. Annesi yavaşça uyandırıp muayene odasına götürdü onu.. Soyup yeşil ameliyat önlüğünü giydirdi ve gözlerinden süzülmeye başlayan yaşları ona belli etmemeye çalıştı.. Daha yeni uyandığı için mahmurdu Yusufcuk.. “Attağğ..” demeye başladı annesi onu giydirirken.. Cicilerini giyip attaya gideceğini zannediyordu çünkü.. Seni” çooook seviyorum annecim.. Uyandığında yanında olacağım ben, tamam mı..” dedi annesi yutkunarak..
Doktor amcanın kucağına da aynı sevinçle gitti Yusufcuk.. Ve koridorda uzaklaşmaya başladılar birlikte.. Annesinin hafızasına kazındı o görüntü.. Yeşil ameliyat kıyafetiyle Yusufcuğu kucaklayan, arkasını dönüp yürüyen doktor ve onun omzundan, taa kapıdan girene kadar annesine bakan fındık Yusufcuk..
Yusufcuk içeri alınınca tuttuğu hıçkırıklarını da gözyaşlarını da bıraktı annesi.. Bir yandan şükrede şükrede bir yandan da içi burkula burkula ağladı.. Şükrediyordu çünkü hemen arkasındaki camekanlı bölmede yatıyordu lösemili çocuk.. Onun saçları dökülmüş küçücük kafası, boncuk gözleri gitmiyordu aklından.. Ama içi de burkuluyordu.. Çok ağlayacaktı yavrusu, canı çok yanacaktı, “Anniğğğğ” diye bağıracaktı anestezi onu uyutana kadar ama nereye bakarsa baksın göremeyecekti annesini.. Yanında olamayacaktı annesi o acı çekerken..
Babasını aramak için saate baktı annesi Yusufcuk ameliyata girince.. 10:35’ti saat.. Büyük bir tevafuk olmuş ve saat 10:35’te doğan Yusufcuk, yine aynı saatte sünnet olmuştu..
Yarım saat kırk-dakika sonra ameliyattan çıktı Yusufcuk.. Tam da annesi su ve yiyecek birşeyler almak için aşağı inmişken.. Haber gelince üçer beşer çıktı merdivenleri annesi.. Söz vermişti bebeğine uyandığında yanında olacağım diye..
Yeni yeni ayılıyordu Yusufcuk.. Sesinin çıkabildiği kadar bağırıyor, gücünün yettiği kadar çırpınıyordu.. “Buradayım bebeğim.. Yusuf, geldim annecim.. Bitti bebeğim, bak bittiiii..” diyen annesi duymuyordu bile.. O ilk panikle elini ayağını nasıl tutacağını şaşıran annesinin ve babaannesinin acemiliğinden yararlanarak pansumanı yerinden çıkarmayı bile başardı hatta!!
Yusufcuğu o halde gören babaannesi de fenalaştı ve o da başladı haykıra haykıra ağlamaya.. Daha da telaşlandı anne.. Hangisini önce sakinleştireceğini şaşırdı çünkü.. O ağladıkça Yusufcuğun korkup daha da fazla ağladığına ikna edemedi babaannesini.. Bir sürü de sitem işitti “Niye bu kadar küçükken çektirdiniz bu acıyı ona..” diye..
İşte o anlar, annenin de içinde büyük bir pişmanlık duyduğu anlardı.. “Yoksa yanlış mı yaptık gerçekten?” diye sordu kendine defalarca.. Doktorlar “Sünnet ettirmeniz lazım..” dese de bekleseler miydi acaba iyice büyümesini? Yavruşun bu kadar acı çekmesi onun suçu muydu gerçekten?
O mu daha çok acı çekiyordu acaba Yusufcuk mu?
Terden pardesüsü bile ıslanmıştı!!
Tekrar pansuman yapılırken daha da fazla çırpınmaya, hatta zaptedilmez hale gelmeye başladı Yusufcuk.. Ameliyattan sonraki ilk üç saat beslenme yasak olduğundan emziremiyordu annesi.. Emse hemen sakinleşecek, uyuyp kalacaktı, biliyordu.. Kolları annesinin, bacakları babaanesinin elleri arasındaydı Yusufcuğun.. Buna rağmen bazen kalkmayı, bazen dönmeyi başarıyordu!! Bir bebeğin nasıl bu kadar kuvvetli olabildiğine bir kez daha hayret etti annesi..
O sırada kontrole gelen doktor Yusufcuğu ve ondan önce sünnet olan daha küçük bir bebeği muayene etti .. Bu ağlamanın acıdan ziyade narkoz etkisinden kaynaklandığını, çok etkili ağrı kesiciler verdiklerini fakat bilinç tam olarak yerine gelene kadar bebeklerin korkudan bu şekilde ağladıklarını, ne yapacaklarını bilmedikleri için de çırpındıklarını söyledi.. Biraz rahatlamıştı annenin içi.. En azından sadece Yusufcuğa has bir durum değildi bu ve normal olduğunu öğrenmişti..
Bir saatten fazla çırpınıp ağladıktan ve annesini de babaannesini de heyecan ve üzüntüden mahvettikten sonra dalıp kaldı Yusufcuk.. Annesinin elini sıkı sıkı tutmuştu.. Hiç bırakmadı uyanana kadar.. Kulağının üzerine battaniyesini örttü annesi.. Çünkü bir bebek daha gelmişti dört yataklı odaya ve o da ağlıyordu bağıra bağıra.. Yavruşunun uyanmasından ödü kopuyordu.. Dinlenmesi lazımdı.. Kendine gelmesi lazımdı.. Sakinleşmesi lazımdı..
Uykusu hafifleyince, diğer bebeğin ağlamasını duyup uyandı Yusufcuk.. Doğrulmaya, sünnet bölgesine bakmaya çalışıyor, biz elini ayağını tuttuğumuz için bize kızıyordu.. Yine bir ağlama ve çırpınma devresi başladı ama daha bilinçliydi Yusufcuk.. En azından annesinin sesini duyunca biraz sakinleşiyor, kediyle kuşla ilgili şarkılarını dinleyecek kadar sabrediyordu.. Sonra acısı galip geliyor, yeniden ağlamaya başlıyordu!!
Annesi büyük bir umutsuzluğa kapılmıştı.. Sürekli böyle mi olacaktı Yusufcuk? Hiç hafiflemeyecek miydi acısı? Babası hayatta dayanamazdı onu böyle görmeye.. Bin pişman olacaklardı bu işe kalkıştıklarına..
Odada ağlayan bir bebek daha vardı artık, Yususfcukla yaşıt.. O da gelince içerisi iyice kalabalık olduğundan güvenlik görevlisi gelip bebeklerin anneleri hariç herkesi dışarı çıkartmak istedi.. İşte o an başından aşağı kaynar sular döküldü annenin.. Tek başına imkanı yok zaptedemezdi Yusufcuğu.. Tamam yan yataktaki bebek de çok ağlıyordu ama çırpınmadığı, yarasını elllemeye çalışmadığı için sadece annesi yetiyordu ona.. Oysa Yusufcuk iki kişi tuttuğu halde kolundaki kelebeğin bandajını çıkarmıştı az önce.. Çok hareket ediyordu çünkü..
Babaannesi dışarı çıkmak zorunda kalacağı için hastabakıcılar gelip kollarını ve ayaklarını yatağa bağladılar Yusufcuğun.. Hareket edebiliyor ama kendisine dokunamadığı için yaraya zarar veremiyordu.. Sonra diğer bebekleri bağladılar.. Diğer ikisi de kelebeklerini çıkartmışlardı çünkü ellerinden..
Ondan sonra biraz rahatladı Yusufcuğun annesi.. En azından artık ellerini Yusufcuğu tutmak için değil de onu okşamak için kullanabiliyordu.. Ara ara canı yandıkça ağladığında saçlarını seviyor, yanaklarından öpüyor, kulağına eğilip ninni söylüyordu.. Azıcık daha uyusaydı keşke.. Acısını biraz daha unutsaydı..
İkinci saatin sonunda daha da sakinleşmişti Yusufcuk.. Artık derdi acıdan çok susuzluğuydu.. “Buhh..” diye ağlıyordu çünkü yeniden.. Annesi yanında getirdiği oyuncaklarla oynattı, kitapla oyaladı, şirinlikler yaptı ona.. O da Yusufcukla beraber dakikaları sayıyordu.. Onu emzirebilmeyi hiç bu kadar çok arzu etmemişti galiba daha önce..
Son kontrolden sonra üç saat de dolunca hemen biberonunu verdi annesi Yusufcuğa.. Kana kana, dudaklarından akıta akıta suyunu içti Yusufcuk.. Hem de neredeyse bir buçuk su bardağı su içti!! O içtikçe, annesinin içine doldu sanki onun ferahlığı..
Suyunu içer içmez kendi kendine uykuya daldı yeniden Yusufcuk.. Artık sakinleşmiş, kendine gelmişti.. Annesi de daha iyi, daha umutluydu artık.. Ama ne ellerinin ne de vücudunun titremesi hala geçmemişti!!
Babası onları almaya geldi o sırada.. Uyurken gördü bebişini.. “Küçük oğlum, aslan oğlum benimmm..” diye sevdi yatağında bağlı Yusufcuğu.. Taburcu işlemlerini yaptırdı.. Doktor kontrol edip çıkışına onay verince, hemşire uyanan Yusufcuğun kolundan kelebeği çıkardı.. Aldıları sünnet külodunun önündeki plastik muhafazayı çıkartıp bezin içine yerleştiren anne, yavruşunun altını bağladı ve nazlı Yusufcukla evlerine doğru yola koyuldular…
……………………
Yusufcuk üçüncü gün itibariyle gayet iyi maşaallah.. Dayısının sünnet hediyesi olan müzikli taksiyi parçalamakla meşgul :)) Dün akşamdan beri hiçbir ağrı yada acı belirtisi yok çok şükür.. Kendi oluşturduğu küçük acılar hariç tabii.. Daha bu sabah yatakta tepişirken pipişi kenara sürtüp azıcık kanatmayı başardı mesela!! Pipişimiz artık açıkta çünkü.. Dün sabah kendi kendine çıkan pansumanını yenilemedi doktor, gerek yok diye.. Yaranın kurumasını bekliyoruz..
İlk gün, hastaneden geldiğimiz andan uyuduğu ana kadar neredeyse hep emme pozisyonundaydı Yusufcuk.. Nazlı nazlı sızlandı durdu.. Narkozun da etkisinden olsa gerek, pek kalkmadan yatmaya razı oldu.. Ama sonra aşama aşama normale dönmeye başladı..
İlk gün en büyük problem çiş yapmaktı.. Her çiş yapışta çığlık çığlığa bağırdı!! Hele ilk yapışını hiç unutamam sanırım.. Ayağa kalktığında dizleri titriyordu resmen korkudan ve acıdan.. Ellerini tuttum, cesaret vermeye çalıştım ama yine de çok ağladı yavrum.. Ama dün pansuman çıktığından beri çok rahat ve acısız yapıyor çişini maşaalah..
Çiş yapmak demişken..
İşte zurnanın zırt dediği yer tam da burası 😛
Her ne kadar doktorlar gevşek şekilde bez bağlayabilirsiniz dese de hepsi yaranın açık kalmasının daha iyi olacağını, hem kanamayı engelleyeceğini hem de kurumasının çabuklaşacağını söylediler.. Tamam yarayı açık bıraktık ama Yusufcuk henüz tuvalet eğitimi almış bir bebek değil ki.. Üç gündür bu çiş mevzuunda felsefesi “Nerede geldi, oraya bırak” şeklinde!! Tamam biliyorum, belki bunu yazmam geçmiş olsun ziyaretine gelmek isteyenleri caydırabilir ama paylaşmak istedim acımı sizlerle 😛 Ama merak etmeyin, bu hafta sonunda tüm halılar yıkamaya gidecek.. Adamlara da sıkı sıkı tembihleyeceğim “Bir yıkama paklamaz bunları, iki olsun lütfen!” diye..
Üç gündür “Kuaybe koş koooşşş..” komutuyla harekete geçiyorum.. Önce kuru beze sıvıyı emdir, sonra sabunlu bezle sil, sonra durula, sonra tekrar kurula.. derken yeniden çişi geliyor zaten Yusufcuğun!! İki de kaka vak’amız var ki onlardan hiç bahsetmeyeyim şimdi.. Allahtan genelde bu işler için koltuğun arkasındaki parke kısmı kullanıyor.. Yoksa ne olurdu halim hiç bilmiyorum..
“20 aylıkken sünnet yaptırmayın..” sözümün bir sebebi bu.. Büyük çocuklarda tuvalet problemi olmaz en azından.. İkinci sebep de hareketlilik mevzuu tabii.. Yusufcuk sadece uyanıkken değil uyurken de çok hareket ettiğinden ve genelde uykuda yüzüstüne döndüğünden iki gecedir her hareketine uyanıyorum, onu çeviriyorum.. İlk gece tamamen nöbet tuttum hatta başında..
Gündüz kendisi dikkat ediyor aslında pipişini bir yere vurmamaya ya da fazla hoplayıp zıplamamaya.. Sakınıyor yani kendini, maşaallah.. Ama yaptığı hareketlerin sonuçlarını öngöremediğinden bazen tehlikeye girebiliyor pipiş.. Yine de söylediklerimizi anlaması büyük avantaj.. Birşey yaparken “Pipiş acır!” dediğimizde duruyor hemen.. Ama yine de çok hareketli olması, iyileşme sürecinde dezavantaj.. Dikişler her an kanayabilir.. Büyük olsaydı yatıp iyileşmeyi beklemeye razı olurdu belki..
Ama işin iyi tarafına bakarsak o da şüphesiz Yusufcuğun, bunların hiçbirini hatırlamayacak olması..
Tabii bir de çok dar ve yapışık olan sünnet derimizden ve içinde toplanan iltihaplardan kurtulmuş olmamız.. Sünnet ettirdiğimizi duyan herkes bundan sonra Yusufcuğun daha hızlı büyüyüp serpileceğini söylüyor.. Çocuklar bir anda büyürmüş sünnetten sonra.. Bakalım, inşaallah..
………………………..
Yusufcuğun sünnetten beri en çok kullandığı kelime tabii ki “acıdi”. Dün Neslihan teyzesine tatlı tatlı “acıdi” diyordu telefonda :))
Ve tabii yeni bir kelime de girdi literatüre: Bipi :))
Eğilip eğilip pipişine bakıyor, “Bipi bittiiğğğ” ya da “Daah bittiiii” diyor bana.. Bu “daah”, hastanede kolların bağladıkları bez.. Korkmasın diye “Teyze saat takıyor sana..” demiştim, onu anlatıyor bana saatimi çıkarttılar diye.. Haa bir de tabii “doğto” var ki bu da doktor oluyor :)) “Doktor ne yaptı sana?” diye soruyorum, kolundaki iğne yerini gösterip “Ah” diyor bana.. Ah etmiş pis doktorlar çocuğumu 😛
……………………..
Elhamdulillah bunu da atlattık..
Gerçi belki henüz erken böyle demek için ama şimdilik iyi ya Yusufcuk, ben de seviniyorum.. Daha da iyi olur inşaallah..
Tekrar “Oldu da bitti, maşaalah” diyorum.. Darısı sünnet olmayanların başına..
Arayan, mesaj çeken, yorum yazan herkese sonsuz teşekkürler..
Çalıştığı yerden daha fazla izin alamadığı için bugün yolcu ettik babaannemizi.. Giderken bile hala söyleniyordu bize “Oğlumu küçücükken sünnet ettirdiniz, onca acı çektirdiniz..” diye :))
Şimdi o olmadığı için, Ozan’ın da yarın finalleri başladığı için Yusufcuk tamamen bana kaldı!! Yeni oyun ve aktivitelerle onu oyalamam lazım..
Hoşçakalın..
( Meraklısına son not: Üç yaşına kadar “Yusufcuk” demeye devam :)) Sünnet olduğuna bakmayın, daha çok minnoş benim oğlum.. )